Gerçek öğrenme dört duvarın ötesinde; yaşadığımız şehirle bir bütün olarak, deneyimle, dokunarak ve merak ederek başlar.

Bizim için şehir, çocuklara sonsuz sayıda öğrenme fırsatı sunan yaşayan bir sınıftır. Deneyimleyerek öğrenmenin, bilgiyi kalıcı kıldığına inanırız. Çocuklar bilgiyi yaşamalı, hissetmeli, koklamalı, dokunmalı ve dinleyebilmelidir...

Şehir gezileri bazen bir projenin başlamasına ilham olur, bazen de araştırmalarımızı derinleştirmek için yola çıkarız. Çocuklar, şehrin dokusunu ve kültürünü yansıtan gerçek mekânlarda gözlem yapar, uzmanlara sorular sorar, meraklarının peşinden gider.

Her gezi, sınıfa döndüğümüzde yeni bir araştırma konusu, yeni bir proje fikri ya da merak uyandıran bir tartışmaya dönüşür. Çocuklar gördüklerini ve yaşadıklarını arkadaşlarıyla paylaşır, gözlemlerini resme, heykele, drama oyunlarına taşır.

Gelecekte bizi bekleyen yeni gezi rotaları, iş birlikleri ve şehirde keşfedilmeyi bekleyen hikâyeler için şimdiden heyecan duyuyoruz. Çünkü biliyoruz ki, her adımda çocuklarla birlikte yeniden öğreniyor, yeniden keşfediyoruz.

Gezilerimizden Yansıyanlar

Panda’da çıktığımız her gezi, çocukların dünyasına yeni renkler ve hikâyeler katıyor.
Bazen şehrin geçmişine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz; Atatürk’ün Evi’nde eski zamanların yaşamını inceliyor, Alaybey Kadın Hakları Anıtı müzesinde eşitlik ve özgürlük üzerine sohbet ediyor, vapur, tramvay düdüklerini dinliyoruz. Kimi gün denizin ortasında, kaptan köşkünden İzmir’i izlerken dalgaların ritmini dinliyoruz.

Doğayla ilgili projelerimizde yolumuz Kuş Cenneti’ne düşüyor; dürbünlerle gökyüzünü tarıyor, farklı kuş türlerini gözlemliyoruz. Bu ziyaretlerin bazen yeni projelerin başlangıcına dönüştüğünü biliyoruz; tıpkı Yumurtalar Projesi’nin Kuş Projesi’ne dönüşmesi gibi. Ege Üniversitesi Toprak Bölümü’nde farklı toprak türlerini ellerimizle eleyip incelerken, Botanik Bahçesi’nde rengârenk çiçekler ve birbirinden ilginç bitkilerle tanışıyoruz.

Mevsiminde sebze ve meyveleri tanımak için organik pazar tezgâhlarında dolaşıyor, tatları karşılaştırıyoruz.
Eski oyuncakların hikâyelerini Oyuncak Müzesi’nde keşfederken, Hamza Rüstem Fotoğraf Evi’nde siyah-beyaz karelerin içine saklanmış İzmir hatıralarını buluyoruz. Market gezilerinde geri dönüştürülebilir ürünleri avlıyoruz.

Gökyüzüne meraklandığımızda planetaryuma gidip yıldızlara yaklaşıyoruz. Dinozorları merak ettiğimizde Dinozor Parkı’nda devasa iskeletlerin gölgesinde geziyoruz. Doğal Yaşam Parkı’nda hayvanlarla göz göze geliyor, akvaryumda deniz canlılarının sessiz dünyasını izliyoruz. Tramvay Bakım Merkezi’nde kocaman tekerleklerin yanında yürürken ulaşımın görünmeyen yüzünü öğreniyoruz. Arkas Deniz Müzesi’nde denizcilik kültürünün derinliklerine iniyoruz. Arkas Sanat Evi’nin yeni bir sergi çıkarmasını iple çekiyor, her birini kaçırmadan ziyarete gidiyoruz.

Ege Üniversitesi ile kurduğumuz yakın iş birliği, projelerimize bilimsel bir derinlik katıyor. Çocuklar, üniversitenin ilgili bölümlerinde uzmanlarla tanışıyor, gerçek laboratuvar ve araştırma alanlarını görme fırsatı buluyor.

Gezilerin en keyiflisi ise velilerimizin davetiyle yaptığımız iş yerlerini ziyaretleri oluyor.
Geçtiğimiz yıl, velimiz Mustafa Özduran’ın davetiyle gittiğimiz Revnak Zeytinyağı Fabrikası’nda, zeytinlerin hasattan sofraya uzanan yolculuğunu adım adım izleme; hem doğanın bereketine hem de emeğin değerine tanıklık etme fırsatı yakaladık.
Velilerimiz İpek ve Mustafa Türkan’ın seramik atölyesi Mahis’te ise kaplumbağa projemiz için kendi seramik kaplumbağalarımızı tasarlamaya gittik. Her çocuğun rengini ve şeklini özgürce belirlediği bu tasarımlar, hem yaratıcılıklarını hem de el becerilerini ortaya koyarak, proje sürecimize özel bir dokunuş kattı.

Her gezi, çocukların akıllarında sorular, gözlerinde yeni ayrıntılar, ellerinde ise şehre dair küçük anılar bırakıyor.
Biz biliyoruz ki, şehir sadece gezilecek bir yer değil; çocukların merakıyla yaşayan, onların dokunuşuyla yeniden şekillenen büyük bir öğrenme alanıdır.